19 Mart 2017 Pazar

Anektod

Serin ve güneşli bir hava, gölün kenarında minik bir çadır ve onun hemen yanında hamakta uzanmakta olan ben.
En güzeli de elimde 'Leylâ'...
Huzurun başkentindeyim sanki. Havada tek bir bulut yok, güneş gözlerimi kamaştırıyor. Ara ara üşüyor gibi oluyorum ama sonra geçiyor. Leylâ beni ısıtıyor. Aklımdan ne geçiyor bilmiyorum sadece anı yaşıyorum.
Böyle zamanları çok seviyorum. Hiçbir şey düşünmeden etrafımdaki güzellikleri görüp, aldigim nefesin bile tadını çıkarmayı ya da bir şeye odaklanıp onunla ilgili hayal kurmayı... Çok seviyorum!
Bitmesini istemediğim bir rüyanın içindeyim.
Ama ne olduysa hava aniden siyahlaşıyor. Sanki gökyüzü beni ezmeye çalışıyor, üstüme geliyor gibi... Kalkiyorum hamaktan ve koşa koşa eve gitmeye çalışıyorum. Burnumun dibinde olan eve bir türlü varamıyorum. Sanki koştukça evimden uzaklaşıyorum... Bu his beni çıkmaza sürüklüyor.
Ellerimin titrediğini görüyorum, korkuyorum çünkü.
Birden bir ses duyuyorum kulağımda. Gözlerimi açmamla etrafımda ne göl kalıyor ne çadır ne de bütün o hayal ettiğim şeyler. Tam da karşımda 'anne uyan' diyen, bana gülen gözlerle bakan Pera var. Derin bir nefes alıyorum. Yanağını okşuyorum kızımın. O hayal ettiğimden de fazlası çünkü... Pera'yı öpmek için ona doğru yanaşıyorum ve bir anda kendimi başka bir yatakta buluyorum.
Kendi evimdeyim, duvarlarım mavi... Rüya içinde rüyaydı zannediyordum ki... Hissettiklerimin tarifi yok. Ama çok garip. Burnuma yağmur sonrası toprak kokusu geliyor. Bugün güzel geçicek.

1 yorum: